Adramytteion antik kenti, günümüz Balıkesir ili Burhaniye ilçe merkezinin yaklaşık 3,5 kilometre batısında, dört sırta sahip bir yükselti üzerinde ve yamaçlarında, deniz kıyısında alüvyal düzlük tarafından kuşatılmış vaziyette konumlanan Ören Mahallesi’nin altında koruna gelmektedir. Sit koşullarında, günümüz yaşayan dokusu altında büyük oranda dokunulmamışlığıyla korunan antik kent, ülkemizde örnekleri bulunan modern ve antik doku kesişmesindeki yerleşimler arasında, hemen tüm rezervi toprak altında korunagelen ender örneklerdendir.
Kuzey Ege’nin doğu kıyısında, Troas, Mysia ve Aeolis bölgelerinin kesişim noktasında konumlanan Edremit Körfezi’ne (Adramyttenos Sinus) adını veren Adramytteion ve etki alanı, hem tarih öncesi hem de tarihî süreçte, Ege havzasındaki kültürlerin yanı sıra Anadolu bağlantılı kültürlerin de tanımlanması, birbirleriyle ilişkisinin ve etkileşim sürecinin yorumlanması için önem arz eden bir coğrafyada konumlanmaktadır. Bu durum, kuşkusuz Körfezi batıda karşılayan Midilli (Lesbos) için de geçerlidir.
Bir liman kenti olan Adramytteion’un, Antik Çağ içindeki coğrafyasının, kentin kuzeyinde ve güneyinde akışlarını sürdüren akarsular olan Havran Çayı ve Karıncadere, antik adlarıyla Eunos ve Ollios’un taşıdığı alüvyonlar neticesinde günümüz topoğrafyasından farklı bir durum arz ettiği paleo-coğrafya çalışmalarıyla tespit edilmiştir. Buna göre, Ören yükseltisinin tümü, antik çağın önemli bir bölümünde doğuda karaya bağlı bir yarımadadır.
Adramytteion adı, MÖ 5. yüzyıl kaynaklarından Herodotos’ta geçer. Herodotos, Adramytteion’u Pers Kralı Kserkses’in Yunanlara karşı MÖ 480 yılında yaptığı seferine giderken geçtiği kentler arasında sayar ve Thebe Ovası’nda olduğunu bildirir. Herodotos, Ksenophon, Thukydides, Strabon, Plinius ve Stephanos Byzantinos gibi antik yazarların eserlerinde yer alan Adramytteion, Pseudo Skylaks ve Aristoteles tarafından politik anlamda tüm teşekkülleriyle bir kent olarak da vurgulanmaktadır.
MÖ 4. yüzyıldan itibaren, özerk bir şehir devleti olduğunun bir delili olarak, Adramytteion’un kendi lejantıyla sikke darp ettiği ve bir kent meclisine sahip olduğu bilinmektedir. Antik yazar Pausanias’ın anlatımından, MÖ 422’de, Satrap Pharnakes’in Atinalıların adalarından sürdüğü Delosluları Adramytteion’a yerleştirdiği (Pausanias NH 4.27.9) bilinmekte olup kent, ilk sikke darbını MÖ 4. yüzyılda yapmıştır. Geç Klasik ve Hellenistik Dönem yoğun buluntularıyla, kentin bu dönem içerisinde de önemli bir ticaret noktası olduğu aşikardır.
Roma Dönemi’nde Adramytteion, bir conventus merkezidir. Conventus bölgelerinin merkez kentleri, hukukî işlerin yürütüldüğü kentler olmalarının yanında vergi toplama noktaları olarak da işlev görüyorlardı. Adramyteum Conventus’unun kapladığı coğrafî bölgeye bakıldığında Mysia, Troas ve Aeolis bölgelerinden kentleri de içerdiği görülmektedir.
Orta ve Geç Bizans Dönemi’nde Adramytteion’un yoğun iskânı, yer yer önceki tabakalarda dönüşüm ve tahribat yaratmış olsa da, bu dönüşümden ele geçen veya Bizans yapılarının altında temel seviyesinde korunagelen kontekstlerden kentin Roma Dönemi ve öncesi yerleşim dokusu hakkında da veriler elde edilmiştir.
Kentte 2012 yılından bu yana sürdürülen arkeolojik kazılar temelinde öne çıkan tespitler arasında, kentin tarih öncesi ve tarihî süreçte bir yerleşim merkezi olarak kullanımının somut izlerini sunan Bergaz Tepe’de, Geç Antik Çağ’dan Prehistorik Çağ’a dek inen kültür katlarını içerir nitelikte bir tabakalaşma ortaya çıkmıştır. Bergaz Tepe’nin güneydoğusunda bulunan Ören yükseltisinin kuzey yamaçlarının, Adramytteion’un, Roma Dönemi’nde cadde düzenlemeleriyle birlikte konut alanı olarak tercih edilen bölgelerinden olduğu da sondajlar vasıtasıyla tespit edilmiştir. Bergaz Tepe ile Ören’in denizle doğrudan ilişkili yerleşim tarihi, Kalkolitik Dönem’e dek inmektedir. Hem kazı alanları hem de tespit sondajları vasıtasıyla ele geçen baskın materyal kültür ürünlerini Arkaik Dönem sonuna dek sürekliliğini saptadığımız Kuzeybatı Anadolu Gri Keramikleri teşkil etmektedir. Ele geçen yoğun ve farklı seramik gruplarıyla yüzyıllar boyu faal bir yerleşim olduğu anlaşılan Adramytteion’un bu kültürel çeşitliliği, coğrafî konumunun getirilerinden biri olarak değerlendirebileceğimiz belirli rotalardaki deniz ticareti faaliyetleri ile doğrudan ilişkilidir. Bu kapsamda, kent için ayrı bir öneme sahip olan ve Strabon’da (XIII 1, 51) bahsi geçen kentin iki limanından biri olarak günümüze kadar korunagelmiş limanında çalışmalar yapılmıştır.
Anadolu’nun en iyi halde korunagelen antik limanlarından biri olarak Adramytteion limanının kalıntıları, günümüzde su altındaki sığlık alanda bulunmaktadır. Mendirek, sahilden batıya doğru yaklaşık 150 metre ve buradan da kavisli bir dönüş yaparak 100 metre kadar kuzeye doğru devam etmektedir. Mendireğin gövdesi, birbirine 8 metre mesafede izodomik bir yapıda inşa edilmiş iki paralel ana duvar ve bu duvarları dik kesecek biçimde konumlandırılan destek duvarından oluşmaktadır. Mendirek duvarının dağılmış blokları arasında, çok sayıda bosajlı ve köşe profilli bloklar bulunmaktadır. Yapılan rölöve çalışmaları, MÖ 4. yüzyıl evresine ait blokların da tespit edildiği, ancak korunagelen haliyle Roma Dönemi’ne tarihlenen evresine ait detayları gözler önüne sermiştir.
Yerleşimin deniz kıyısında, 11 metre yükseltideki teras üzerinde, antik limana hâkim konumda bulunan alanda sürdürülen çalışmalarda (A Bölgesi), açığa çıkarılan mekânlarla ilişkili temel kotları seviyesinden elde edilen seramik malzeme, mekân bütününün Orta-Geç Bizans Dönemi boyunca evreli vaziyette depo işlevinde kullanım gördüğünü gözler önüne sermiştir. Bununla birlikte tahribe uğramamış ve evvelki kültür katlarını yansıtan alt kotlarda, MÖ 3. yüzyılın ince işçilikli kaplarından oluşan bir toplu buluntu grubu ile Arkaik Dönem seramik grupları ve Lydia seramik gruplarına ait buluntular tespit edilmiştir.
Orta-Geç Bizans Dönemi’nde yoğun bir biçimde iskânı gözlemlenen diğer bir bölge, kent içindeki yükseltilerin arasında, bir sırt üzerinde konumlanan konut alanı olmuştur. Kendi kuyu suyu ve su dağıtım alt yapı sisteminin bulunduğu alanda, mekânların birden çok girişinin olduğu, aynı kottaki eşik düzenlemelerinden anlaşılmaktadır. Mimarî veriler ile mutfak ve sofra kapları, bu mekânların günlük yaşama yönelik işlev taşımış olabileceğini göstermektedir. Bu tip kaplar; Ege tipi kaplar, az miktarda slip boyalı kaplar, Zeuksippos kapları, boyalı sgraffito kaplar, hayvan figürlü Korinthos üretimi kapların benzerleri, boyama bezemeli az miktarda örnek ile Pergamon’da benzerleri bilinen çifte bardaklardan oluşmaktadır. Alanda saptanan yapı bütününün temel kotunun altında, mimarîden bağımsız vaziyette, parçalar halinde Roma ve az sayıda Hellenistik Dönem seramikleri ele geçmiştir.
Kentte kazılarla açığa çıkarılan ilk Roma yapısı, MS 2.-3. yüzyıllara tarihlenen, hamam yapısıdır. Günümüz Belediye Lojmanları’nın arkasında kalan yapı, üst kotlardan itibaren Adramytteion genelinde karşılaştığımız Orta-Geç Bizans Dönemi çok evreli mimarî düzenlemelerinin benzer uygulamalarını sunmuştur. Ancak, aşamalı halde alt kotlarda belirmeye başlayan yapı kompleksiyle yer yer ilişkili olarak bir mimarî düzenleme kendini göstermeye başlamıştır. Süreklilik göstermeyen sıraların kaldırılması esnasında, bu mekânın duvar temellerinin altından, yapının sürekli kullanımı, fonksiyonu ve geç evresinin konteksti hakkında önemli bilgiler sunan MS 11. yüzyıla tarihlenen bir Bizans Dönemi Konstantinopolis Başpiskoposluğu’na ait kurşun mührü ele geçmiştir. Alt kotlarda, kentin korunagelen limanına yönlenen bir yapı girişinin konumlanmakta olduğu anlaşılmıştır. Yapının avlusunda üzerinin ince bir kireç tabakasıyla düzgünce kaplandığı anlaşılan mozaik taban açığa çıkarılmıştır. Söz konusu taban, siyah ve beyaz tessera kullanımıyla işlenmiştir. Birbiriyle ilişkili dairesel motifler ve merkezde bitkisel motifli bordür içerisinde geometrik düzenlemelerin benzerlerine MS 2.-3. yüzyıllarda rastlanmaktadır. Yapının alt kotlarında itinalı drenaj sistemi, taban altı ısıtma (hypocaustum) sistemi ve sıcak hava dağılımını sağlayan kanalları tespit edilmiştir.
Yaşayan doku içerisinde bir diğer çalışma alanı, Geç Roma Dönemi’ne dek konut alanı olarak kullanım gören, Geç Antik Çağ içerisinde mezar alanı olarak dönüşüm geçiren ve devamında kilisenin konumlandığı Ören ana yükseltisinin sırtlarından biri üzerinde bulunmaktadır. Bu bölgede tespit sondajlarıyla belgelenen ve bütünü açığa çıkarılan MS 7. yüzyıla tarihlenen kilise (Kuzey Kilise / Mezar Şapeli), MS 11. yüzyıl sonunda, kent genelinde görülen bir yıkım neticesinde tahribata uğramıştır. Tahribinin ardından işlevini, hemen güney yakınındaki MS 12. yüzyılda inşa edilen kiliseye (Güney Kilise) bırakmış ve apsisi daraltılarak mezar şapeli olarak kullanım görmüştür. Yapının tuğla tabanının altına konumlandırılmış mezarlara, kimi yerde beş bireye kadar gömü yapıldığı görülmüştür. Anlaşılacağı üzere, kentin bu bölgesi Geç Bizans Dönemi’nde ruhban sınıfın gömüleri için tercih edilmiştir. Bu bölge üzerinde sürdürülen antropolojik çalışmalar, yerleşimin bu geç evresindeki beslenme alışkanlıkları ve görülen hastalıklar hakkında veriler de sunmaktadır.
Alüvyal kuşatma öncesinde bir yarımada olan Ören’in, tarih öncesi dönemlerden başlayıp Anadolu kültürleri etkisinde devam eden iskân tarihi, Arkaik Dönem sonrası Ege’den gelen göçlerle birlikte kendi sikkesini darp eden Adramytteion kenti ile kendini devam ettirmiştir. İsmini verdiği körfezde, sınırları antik yazında çizilen Adramyttene sahası ve iki limanıyla Doğu Akdeniz Havzası’nın ticarî uğrak noktalarından olan ve Anadolu’nun Roma idaresindeki sürecinde Asia Eyaleti’nin başlıca yargı (conventus) merkezlerinden biri olarak da ünlenen kent, pek çok ünlü sporcu, düşünür ve hitabet ustasının da memleketidir. MÖ 62 yılı Olimpiyat şampiyonu ünlü boksör Atianas, Roma senatosu önünde Adramytteion’u savunan ünlü hitabet ustası Ksenokles, Bizans İmparatoru III. Theodosius, tarihte bilinen Adramytteionlular arasındadırlar.
Anlaşıldığı üzere, kent devleti olarak Doğu Akdeniz havzasında birçok merkez ile ilişkili parlak günler yaşayan Adramytteion, Roma Dönemi’nde de Anadolu’nun önemli merkezlerinden biri durumundadır. Hristiyanlık dönemi içerisinde de değişen ve dönüşen kentsel, sosyal, siyasal ve dinsel organizasyona rağmen yoğun iskana ve önemli olaylara sahne olan Adramytteion’un yerleşim gördüğü son yüzyılları da hareketli geçmiştir. 11. yüzyılın sonlarından itibaren Batı Anadolu’da bağımsız Türkmen beylikleri kurulmaya başlamıştır. Smyrna ve çevresinin hâkimi olan Çaka Bey (Batı kaynaklarında geçen adıyla Çahas), Kuzey Ege’de deniz üstünlüğü sağlamış ve 1093 yılında Adramytteion’u tahrip etmiştir. 1097’de I. Haçlı Seferi’nde Bizanslılar ile Haçlıların iş birliğiyle, kıyıların ve Marmara’nın Türklerden geri alınması sağlanmıştır. Bizans Dönemi’nde de iskânı devam eden yerleşim, Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos’un kızı Anna Komnene’nin, Alexiad adlı eserinde belirttiği üzere, MS 11. yüzyıl yıkımları neticesinde, çevresiyle birlikte yeniden bir yapılanma sürecine girmiştir.
1205’teki Adramytteion Savaşı’nda Bizans ordusuyla Latinler, Adramytteion’da savaşmış ve Bizans orduları yenilmiştir. Kent, 1205 yılından 1211 yılına kadar Latinlerin elinde kalmıştır. 1214’te Nymphaion’da yapılan barış antlaşması ile Adramytteion, Latinlerin hakimiyetinde kalmaya devam eder. 1224’te İznik ordusu, Adramytteion’u Latinlerden geri alır. 1261 yılında yapılan Nymphaion antlaşması ile, Cenevizlilerin Anaia (Kadı Kalesi-Kuşadası), Smyrna yanı sıra Adramytteion’da da ticarî olarak öne geçtikleri görülmektedir.
Adramytteion’da, yapılan kazılardan elde edilen küçük buluntu ve mimarî verilere göre, Çaka Bey’le ilişkilendirilebilecek 11. yüzyıl yıkımından sonra, 12. yüzyılda bir canlanma olduğu ve bu canlanmanın 13. yüzyıl boyunca da devam ettiği anlaşılmaktadır.
Arkeolojik bulgular ve tarihsel verilere göre Adramytteion, en parlak zamanlarını Roma Dönemi’nde yaşadıktan sonra, uzun bir gerileme süreci sonunda 14. yüzyılın ilk yarısında terk edilmiştir. Adramytteion, taşıdığı kültür birikimini, MS 14. yüzyıldaki terkinin ardından 1950’lerde iskân edilen günümüz Ören’inin altında muhafaza etmiştir. Aslında Ören Mahallesi, bir kasabanın kendi imkanları çerçevesinde, sayfiye yerleşimi niteliğinde bir çekim merkezi yaratma çıkış noktasında, 60’lar, 70’ler ve 80’ler özelinde başarıya ulaşmış bir girişim hikayesidir. Tabi ki bu başarılı girişim, antik kente dair veri azlığı ve kültür bilinciyle koruma mevzuatının eksikliği nedeniyle, altta korunagelen doku için olumsuz bir süreci başlatmıştır. 1990’larda son halini alan sit tescilleri sayesinde Ören, dönemin mimarî geleneğini yansıtan az katlı bahçeli evleri ve yakın zamanda tescillenmiş palamut ağaçlarıyla bütünleşen bir değerde korunagelmiştir.
Adramytteion antik kenti büyük oranda toprak altında korunagelmiştir. Antik kent üzerinde konumlanan Ören için bir değer yaratmak ve ülkemiz dahilinde benzer antik – yaşayan doku bütünleşiğindeki yerleşimler için sürdürülebilir bir model teşkil etmek için birtakım çalışmalar yapılmaktadır. Bu bağlamda hazırlanan Ören (Adramytteion) Koruma Amaçlı İmar Planı ve bütünleşik projeler, Ören’in ayrıcalıklı doğası ile birlikte kültürel zenginliğinin değerlenerek korunması, bu anlamdaki farkındalığın artırılması ile ivmelenmektedir.
Seslendiren: Muzaffer Öztan & Gürkan Birgün