Kiliseler

Son evresi MS 12.-13. Yüzyıla tarihlenen bir kilise, Erken Bizans Döneminde kullanılmış bir seramik fırını ve Geç Antik Dönem mezarlarının tespit edildiği, araştırma ekibi tarafından “C Bölgesi” olarak adlandırılan alan, Adramytteion Antik Kenti’nin başlıca yükseltilerinden biri üzerinde konumlanmaktadır.

 

Bu bölgenin erken tabakalaşmasını anlamaya dönük açılan test sondajlarında, apsis’li bir yapının temelleri tespit edilmiş ve alt kotlarda, daha erken ve üstteki mimarinin kendini dayandırdığı bir mimari düzenleme ortaya çıkmıştır. Bir önceki evrede tespit edildiği gibi, yeni seviyede de apsis’li bir duvar ile karşılaşılmıştır. Apsis’in ebatları göz önüne alındığında, bir üst kotta yer alan daha geç evredeki ikincil mimariden daha büyük bir yapıya rastlanmıştır. Yeni tespit edilen apsis duvarının iç yüzeyinin freskle kaplı olması bu yapının daha nitelikli bir işçiliğe sahip olduğunu göstermektedir. Çok renkli boyamanın görüldüğü freskin alt kısmı, kısmi dökülmeler ve eksiklere rağmen yerinde korunagelmiştir. Aynı seviyede küçük bir kısmı korunagelmiş pişmiş toprak taban tuğlalarından oluşturulan mekânın zeminine rastlanılmıştır. Böylelikle, kontekst buluntularının tarihlemesiyle Erken-Orta Bizans Dönemine ait yeni bir kilise yapısı tespit edilmiş olup, bu yapı çalışmalar kapsamında “Kuzey Kilise” olarak adlandırılmıştır.

Erken evrede, apsisin güneydoğu ucunda köşe yaparak devam eden, dış kenarı düzleştirilmiş, orta irilikteki ve kabaca dörtgen form sunan taşlardan çift sıralı örgüdeki kilisenin güney duvarı, güney-batı uçta köşe yaparak bu bölümde kilisenin sonlanışını tanımlamaktadır. Dolayısıyla kilise bu evrede standart bazilikal planlı olmalıdır. İleri kilise/ şapel evresinde ise, erken güney duvarı üzerinde kısmen bir pay bırakılıp dışa taşırılmış aynı doğrultuda yeni bir duvar geliştirilmiştir. Hem duvar örgüsü hem de açısal farklılığıyla erken evreden ayrılan bu yeni duvar hattında kuzey beden duvarında olduğu gibi yarım daire formlu bir niş yaratılmış ve duvarın güneybatı köşesine de aynı zamanda girişi tanımlayan bir destek payesi eklenerek duvar kısaltılmıştır. Dolayısıyla ileri evresinde köklü bir plan değişikliğine gidilerek kilise/şapel küçültülmüş ve batı giriş bölümüne de olası bir narteks eklenmiş olmalıdır. Büyük apsis’in MS 8. yüzyılda inşa edildiği zemin altı ve zemin üstü küçük buluntularla netleşmiş, MS 11. yüzyılda yenilenerek tadilat geçirdiği anlaşılmıştır. Bu durum, daraltılmış apsis’le ve de doğu-batı doğrultulu duvarın mezar şapel niteliği kazandırılarak yeniden düzenlenmesiyle de açıklık kazanmıştır.

Yapının tuğla tabanının altına konumlandırılmış ve henüz bir kısmının çalışması tamamlanan mezarlarına, kimi yerde beş bireye kadar, sürekli kullanımda gömü yapıldığı görülmüştür. Alan, geneliyle birlikte düşünüldüğünde, tespiti yeni yapılan erken kilisenin bir tahrip veya yıkım nedeniyle MS 11. yüzyılda mezar şapeli olarak daraltılıp düzenlendiği, devamında ise kazısı 2000’li yıllarda yapılan kilisenin kullanıma girdiği anlaşılmaktadır. Mezar şapel ve kilise evrelerinin altında tespit edilen bir başka yapıya ait temellerin seviyesinde parçalı olarak döküntü halinde ele geçen itinalı duvar resmi ve dekoratif mermer sehpa ayağı paçası, bu konumda bulunan bir Roma konutunun buluntularını sunmuştur.

C Bölgesi’nde 2000–2006 döneminde faaliyet göstermiş bir önceki ekip tarafından keşfedilmiş yapı C2 Kilisesi (ya da Güney Kilise) olarak adlandırılmış ve ekibimizce ele alınmıştır. Öncesinde gerçekleştirilmiş çalışmalara kısaca bakılacak olunursa 2002’de kilisenin güney beden duvarının 15 m’lik bir parçası, güneydoğu  köşesi, apsis teşkilatı ve kuzey beden duvarı olmak üzere bazı bölümleri kısmen ortaya çıkartılmıştır. Mimari tanımı yapılan duvar sıralarının üstünde sıkça rastlanan kiriş yuvaları ile bunlarla ilişkili demir çiviler, kilisenin inşasında ahşap bir aksamın göstergesi olarak belirtilmiştir. Temel seviyesinden gelen çeşitli tipte seramik buluntular, Roma Dönemi’nden 11–13. yüzyıllara kadar uzanmaktadır. Bunlardan biri, Latin Dönemi (1204–1261) ilgisinde değerlendirilmiştir.

 

2003’te kilisenin doğu cephesi, 2004’te ise planının tamamını teşkil ettiği varsayılan kısmı ortaya çıkartılmıştır. Buna göre kilise dıştan dışa 12,00 x 22,30 m ölçülerindedir. Girişi batı cephenin ortasında ~2,00 m genişliktedir. Temel duvarı 1,30 m genişlikte ve temel pabucu 0,30 m kalınlıkta iken beden duvarları 1,00 m kalınlığa sahiptir. Narteks ölçüleri 4,30 x 10,00 m şeklindedir. Naos ise apsis derinliği hariç 13,00 x 14,00 m’dir. Apsis 5,40 m çapında ve 2,00 m derinliğindedir. Pastophorion mekanları (prothesis ve diakonikon) yak. 3,30 x 3,70 m ölçülerinde olup, yan apsisler ise 2,20 m çap ve 1,00 m derinliğe sahiptir. ~1,20 x 1,60 m’lik üst örtü taşıyıcı temellerinin arası kuzey–güney yönünde 5,20 m, doğu-batı yönünde ise 6,50 m’dir. Böylelikle dikdörtgen bir form belirlenmiş, kuzey yönünde arada kalan 1,20 x 1,20 m’lik tekil temel ise altar veya kürsü gibi müstakil bir iç mimari öğenin kaide altlığı olarak yorumlanmıştır. Naoskuzeybatı köşesinde 1,30 x 1,30 m, prothesis bitişiğinde ise 1,20 x 2,20 m ölçülerinde, kuzey beden duvarına bitişik iki temel pabucu daha vardır. Tuğla ölçüleri ~25–26,00 x 20–25,00 x 3–3,50 cm, derzler ~3,50 cm, tahmini taban döşemeleri ise 35,00 x 30,00 x 6–7,00 cm olarak belirlenmiştir. Duvar işçiliğinde malzemeler kesme taş, karışık

molozlar ve tuğla, bağlayıcı ise tuğla kırıklı kireç harcıdır. Temelde dörtgen kesitli ve birbirini dikine kesen ahşaptan kirişler olup, bunları harca tutturmak için demir çiviler kullanılmıştır. Cepheler tuğla ve kesme taştan çerçeveli bir teknikte iken, derzler bol harç ve moloz kırıklarıyla doludur. Apsis duvar işçiliği daha itinalıdır. Kuzey ve güney duvarları arasında -2,10 m, diakonikon ile prothesis arasında -1,70 m kot farkı vardır. Güney beden duvarı, teraslama mahiyetinde daha dayanıklıdır. Yan apsis içlerinde, 0,75 m yüksekliğinde ve hilal biçimli birer temel pabucu daha vardır. Dış cephe taşlarının çoğu sökülerek götürülmüş, geriye harçlı yatakları kalmıştır. Kilisenin 10. yüzyıl sonu–11. yüzyıl başında inşa edildiği öne sürülmüş, Latin istilası döneminde (1204–1261) harap olup tamir gördüğü ve bir narteks eklendiği tahmin edilmiştir. 14. yüzyılda terk edildiği belirtilen kilisenin, dört taşıyıcılı basit bir Kapalı Yunan Haçı plan tipinde olduğu ve üst örtüsünün belli olmadığı yorumlarında bulunulmuştur. Alan genelindeki küçük buluntular ise 4–6. yüzyıllar ve 10–14. yüzyıllar ağırlıklıdır. Nihayet 2005’te, bir önceki yıl ortaya çıkartılmış kilisenin duvar kalıntılarının mevcut seviyesi, dış etkenlerden korunması amacıyla harç ile sabitlenmiştir.

Daha sonra, ekibimiz tarafından C2 Kilisesi olarak adlandırılan yapıda 2017’de yeni bir kazı çalışması gerçekleştirilmiştir. Yukarıda özetlendiği üzere bu kilise daha önce uzunlamasına dikdörtgen bir form veren taşıyıcılar üzerinde yükselen üst örtüsü belirsiz, bir tür Kapalı Yunan Haçı planlı ve asimetrik tekil temel pabucu üzerinde bir adet iç mimari öğeye sahip bir 10-11. yüzyıl yapısı olarak yorumlanmıştı. Kilisenin planını netleştirmek amacıyla içerisindeki tescilli meşe ağaçlarından güneydoğuda bulunanın kökleri altında yapılan sondaj çalışmasında, olası bir kubbenin vereceği kare formun aşağı izdüşümünde bulunması gerektiği öngörülen, lakin önceden ihmal edilmiş, dördüncü (toplamda altıncı) taşıyıcıya ait temel pabucunun tespiti hedeflenmiştir. Sonuç olarak, kubbeye yönelik kare formu tamamlayacak ayaklardan güneydoğudaki tespit edilmiştir. Bu çalışma sayesinde, kubbenin tam altındaki dört taşıyıcıya ilaveten iki adet bema kemer ayağı, önceden ancak yüzeysel yorumlanmış planın daha net okunmasını sağlamıştır.

 

Elimizdeki güncel verilere göre, kubbe ayaklarının pozisyonu ve boyutları nedeniyle, C2 Kilisesi kiborion planlı olarak tanımlanabilmektedir. Bu plan tipindeki kiliselerde, kare bir alanı örten yüksek kasnaklı bir kubbe ile bu karenin köşelerinde yükselen dört desteğe dayanan dörder kemer mevcuttur. Planın varyasyonlarında, kubbeyi taşıyan kemerler köşelerde duvar payelerine ya da serbest desteklere oturabilmektedir. Yunan haçının kollarının kısaltılmış hali veya kare içinde haç olarak da yorumlanabilecek planda, merkezi kubbenin dört tarafındaki kolların beşik tonozları, kemerden ancak biraz daha uzuncadır. Örnekleri Orta Bizans Dönemi başlarından Palaiologoslar Dönemi sonlarına kadar görülmektedir. Üç apsisli uygulamaları da mevcut kiborion planlı yapılar, bazı farklara karşın benzer bir şemayı yansıtmaktadır. Önceki ekip tarafından 10–11. yüzyıllara tarihlenmiş C2 Kilisesi’nin ilk inşası, yeni bulgulara göre ve 30 m kuzeyindeki C1 Kilisesi / Mezar Şapeli’yle beraber ele alındığında, ön tespitlerimizde 12. yüzyıl olarak düşünülerek Çaka Bey’in kenti tahribi (yak. 1090) sonrasındaki Eumathios Philokales restorasyonu (yak. 1109) kapsamında değerlendirilmiştir, zira C1 Kilisesi’nin artık kullanım dışı kalıp içinde mezar şapelinin ortaya çıkışını da küçük buluntulardan hareketle yine aynı süreçle ilişkilendirmiştik. C Bölgesi’nde görülen dini bağlamda mekansal süreklilik ve konsantrasyon, aynı zamanda yöreye en hakim araziyi oluşturması da dikkate alındığında, buranın kentin piskoposluk merkezi olabileceğini düşündürmektedir. C2 Kilisesi’ne yönelik tarihsel çıkarımlarımızda, Anna Komnene’nin kentin tahribi akabinde restorasyonuna dair tanıklığı kadar 12–13. yüzyıllara tarihlenen sırlı seramik küçük buluntular yönlendirici olmuştur. Halihazırda tanımlanmış tuğladan çerçeveli duvar tekniği (cloisonné), Komnenoslar Dönemi’nin karakteristik mimari özellikleri arasında olup, 12. yüzyıl ve devamındaki dönemler boyunca sıkça kullanılmıştır. Yapının temelinde mevcut ahşap kirişli uygulama da yoğun harçlı molozdan duvar inşasını hızlandıran, ayrıca depremlere karşı statik esneklik kazandıran ilgili kafes çatkı tekniği (cribwork) olarak yine Komnenoslar Dönemi’yle birlikte duvar çekirdeklerinde sıkça rastlanmaktadır.

Ekibimiz tarafından son olarak 2018’de C2 Kilisesi’nde, apsisin alt kotlardaki mimari niteliği, yan apsislerle ilişkisi, muhtemel bir zemin altı düzenlemesi ve tarihlendirilmenin netleştirilmesi maksadıyla bir kazı çalışması daha yapılmıştır. Halihazırda alt kotlara kadar kazılı yan apsisler hariç tutularak, bema kemeri temel pabuçları ile apsis arasında kalan alan kazılmış, özellikle de apsis güney çeyreğinde ana kayaya kadar ulaşılmıştır. Buna göre, kilisede zemin altı mekan yoktur. Apsis ve yan apsisler doğrudan ana kaya üzerine, aynı formlarda itinayla açılmış sığ yataklara oturmaktadır. Alanda dağınık kemik parçaları, ters tabakalanma biçiminde ve hemen her dönemden karışık küçük buluntular, ayrıca tanımsız moloz yıkıntılar halinde taş, kireç harç ve tuğla parçaları tespit edilmiştir. Doğrudan ana kayaya oturan apsis temelinin hemen bitişiğinde ise koyu yeşil sırlı bir Bizans seramiği ele geçmiştir. Üzerindeki stil, genel bir ifadeyle 12–13. yüzyılları işaret etmekte iken, kilise için ekibimizce bir ön tespit olarak ifade edilmiş ilgili tarihsel dönemle uyumludur.