2012 yılında kentte yeniden başlatılan kazı ve onarım çalışmaları ile birlikte kent ve çevresinde yürütülen paleocoğrafya çalışmaları kapsamında antik kent çevresindeki doğal ortam değişimlerini belirlemek amacıyla en derini 10 metreye kadar inen 24 adet delgi-sondaj açılmıştır.Bilecik Üniversitesi işbirliğinde L. Uncu tarafından başlatılan çalışmalar, başta kıyı hattındaki değişim olmak üzere, Adramytteion’un değişen fiziki coğrafyası hakkında önemli veriler sunmaya devam etmekte olup gelinen aşamada 2018 yılına kadar yapılan tespitlerin özeti aşağıda sunulmaktadır;
Ören ana yükseltisinin düzlüğe kavuştuğu şev bitimlerine genel olarak mutabık olan günümüz sit sınır hattının dışarısında, Ören ana yükseltisini kuşatan alüvyal alanlarda gerçekleştirilen delgi-sondajlarının verilerinden elde edilen genel stratigrafi, günümüzden 6000 yıl kadar önce, ana kaya üzerine gelen transgresif bir deniz ilerlemesiyle başlayıp, giderek derinleşen bir su ortamına doğru gidişi göstermektedir. Bu sığ denizel ortam, bol miktarda denizel fosil (Cerastoderma glaucum ve Bittium sp.) ve bitki kalıntısı (Posidonia sp.) içermekle birlikte, insana ait herhangi bir kültürel kalıntı barındırmamaktadır. Zamanla önce lagün daha sonra tatlı su gölüne dönüşen bu denizel ortam, Bergaz Tepe’nin doğusunda dalga etkisinden yoksun sakin bir ortamın (bir koy) varlığına işaret etmektedir. Bergaz Tepe’nin batı bölümüne açılan sondajların verileriyle birlikte ise tepenin antik çağın bir evresine dek, Ören ana yükseltisine bağlı, denize uzanan bir burun olduğunu ortaya koymuştur. Ören ana yükseltisinin, batısında, yer yer 1-1,5 metre kalınlığa ulaşan bu birimin üzerine, sık sık yatak değiştiren kuzeydeki Havran Çayı ve güneydeki Karınca Deresi tarafından getirilen kumlu çakıllı flüvyal (akarsu) depolar gelmektedir. Zaman içerisinde uzaklaşan dere yataklarına bağlı olarak alan, taşkın ovası sedimanlarından (açık renkli siltler) oluşan bugünkü ova yüzeyine dönüşmüştür. Anlaşıldığı üzere Adramytteion, jeolojik süreci henüz net bir kronolojiyi öne sürmek için erken olsa da, günümüz Ören’inden farklı olarak bir yarımada özelliğindedir.
Diğer taraftan, alüvyal birikintiler nedeniyle sürekli batıya ötelenen kıyı hattının antik dönem içlerinde yerleşime daha yakın bir mesafede olabileceği de düşünüldüğünde,antik dönemde Oillos adıyla akışını sürdürdüğü bilinen Karıncadere’nin ağzı ile Dedekaya yerleşiminin konumlandığı alan arasında ırmak taşımacılığına elverir bir rejimin bulunma olasılığı da akla gelmektedir.