Adramytteion ve çevresinin konumlandığı topoğrafya, Kuzey Ege’nin doğu kıyısında, güneybatıya bakan açıklığı Midilli Adası (Lesbos) tarafından karşılanan Edremit Körfezi’nin (Adramyttenos Sinus) karasal düzlüğüdür. Esas itibariyle saha, kuzeydoğu – güneybatı doğrultusunda kıyı hattına paralel uzanan ve günümüz kıyı hattından içeri, Madra (Pindasos) Dağları’nın eteklerine kadar ulaşan bir alüvyal düzlüğe sahiptir. Bu saha, Anadolu için olduğu kadar, körfezi batıda bütünleyen Midilli Adası’nın da erken tarihi için önem taşıyan bir coğrafyadır.
Bu sahanın verimli topraklarının, toplayıcı – avcı göçebe toplulukların üretim yaşamına geçmeye başladığı, ilk köylerin kurulduğu, özel mülkiyet kavramının doğduğu, hayvan türlerinin evcilleştirildiği ve inanç sisteminin geliştiği dönem olan Neolitik Çağ’dan bu yana yerleşim gördüğü yakın dönem tespitleri ile belgelenmiş durumdadır. Günümüzden on bin yıl önce başlayan bu süreçteki yerleşim serüveninin, maden çağlarında da devam ettiği bölgede tespit edilen Kalkolitik ve Tunç Çağı yerleşimleri ile de ortaya konmuştur. Tunç Çağı’nın sonunda Ege Dünyası’nda ve Anadolu’daki kadim krallıklar kuzeyden gelen kavimlerin etkisiyle yıkılmış, bunun neticesinde yazı ve diğer kültür ögeleri unutulmaya yüz tutmuştur. MÖ 1. binin başlarından itibaren yeniden canlanan ticari faaliyetler ve uzak ilişkilerle yükselişe geçen kültürel izlerin etkileri körfez sahasında da gözlemlenmeye başlamıştır.
Gerek 2012 yılından bu yana devam ettirilen kazılar vasıtasıyla Ören’de tespit edilen kültür katları, gerekse 2015 yılından bu yana Edremit Körfezi’nin güney sahasında sürdürülen yüzey araştırmaları dahilindeki çalışmalar, Ege Havzası ve Batı Anadolu ilişkileri için önem taşıyan kıyı hattında, körfezin tarih öncesine dair önemli veriler sunmuştur. Bölgedeki prehistorik tespit alanları şunlardır:
Sülüklüçeşme
Bunlar arasında bölgedeki ilk tarımsal toplumun izlerini sunan Sülüklüçeşme yerleşimi, Burhaniye ilçesi, Kızıklı Mahallesi’nin yaklaşık 600 metre güneydoğusunda, Köydere ve Damlarca Deresi arasında nispeten düzlük bir topografyaya sahiptir. Yüzeyde oldukça fazla sayıda çay taşı ve sileks malzeme tespit edilmiştir. Bunların çoğunluğu alet endüstrisinden arda kalan atık malzeme niteliğinde olup çekirdek ve mikrolit parçalarını içermektedir. Bu prehistorik saptamaların arasında baltalar, parçalı olarak ele geçen öğütme tablası ile silindirik ezgi taşları da taş buluntular arasındadır. Bunun yanı sıra Neolitik Çağ’a tarihlenen seramik buluntular arasında ip kulplu çömlek parçaları da bulunmaktadır. Alanda tespit edilen diğer seramik buluntuların çoğunluğu profil vermeyen yalın günlük kullanım kaplarından oluşmakla birlikte, tarihlenebilir diğer seramikler Roma Dönemi tabak-kase formlu sigillata ve red slip ware parçaları, Bizans Dönemi’ne tarihlenen sırlı seramik parçalarıdır.
Bergaz Tepe
Adramytteion’un tarihi süreçte olduğu gibi tarih öncesinde de denizle ilişkili bir yerleşim merkezi olarak kullanımının somut izlerini sunan ve Ören Mahallesi dahilinde, Ören ana yükseltisinin kuzeyinde bulunan Bergaz Tepe, sondaj çalışmaları neticesinde Prehistorik Çağ’dan Geç Antik Çağ’a dek uzanan kültür katlarını içerir nitelikte bir tabakalaşmayı ortaya koymuştur. Tepe ve ayrıca Ören çevresinde gerçekleştirilen paleocoğrafya çalışmaları, Bergaz Tepe çevresinin denizelden karasala dönüşümü için veriler sunmuştur. Buna göre tepe, antik çağın büyük bölümünde bir yarımada durumundaki Ören yükseltisinin kuzeyinde denize uzanan burun durumundadır. Yer yer 6 metreyi geçen kültür katlarının alt kotlarında, Kalkolitik Dönem el yapımı çömlekler ile taş aletlere ait parçalar ve bunların üzerinde kazı bezekli ve memecikli İlk Tunç Çağı seramiklerine rastlanılmıştır. Demir Çağı’ndan başlayıp Arkaik Dönem boyunca devamlılık sunan bol sayıda “Aeol Gri Seramikleri” diğer bir değişle “Kuzeybatı Anadolu Gri Seramikleri” de stratigrafisiyle tespitler arasındadır. Bergaz Tepe’nin kültür katları bu erken tabakalar üzerinde Bizans Dönemi’ne dek devam etmektedir.
Mandıra Tepe
Edremit ilçesi, Eroğlan Mahallesi’nin yaklaşık 800 m güneybatısında, Edremit-Altınoluk anayolunun yaklaşık 500 metre güneyinde, alüvyal düzlüğün üzerindeki kayaç bir tepe üstünde konumlanan Mandıra Tepe’deki en erken buluntular, gövde ve ağız parçalarından oluşan, kırmızı ve kahverengi tonlarda, yüzeyleri perdahlanmış, kalın ve orta-kalın cidarlı Tunç Çağı seramikleridir. Literatüre “Kuzeybatı Anadolu Gri Seramiği” olarak geçmiş gri hamurlu, yüzey perdahları belirgin çömlek parçaları da rastlanan diğer bir gruptur. Klasik-Hellenistik Dönem seramikleri ve Roma Dönemi ESA ve ESB grubu sigillata seramikleri (MÖ 1.-MS 2. yüzyıllar), LCR grubu red slip ware seramikleri (MS 3.-5. yüzyıllar) ve gri hamurlu seramik parçaları, tespit edilen buluntular arasındadır. Bizans Dönemi seramikleri ise sarı, beyaz, turuncu ve yeşil tonlarda sırlı, sgrafitto tekniğiyle yüzeyleri üzerinde bitkisel ve geometrik bezemelerle süslenmiş olup Orta-Geç Bizans Dönemi’nin belirgin örneklerini teşkil etmektedir.
Hüyücek Tepe
Günümüzde tarımsal faaliyetlerin yürütüldüğü bir çiftlik olarak kullanım gören Hüyücek Tepe, Burhaniye ilçesi sınırlarında Thebe Ovası’nda denizden yaklaşık 5 kilometre içerde konumlanan, 25 metre rakıma sahip höyük niteliğinde bir yerleşimdir. Yüzey buluntuları arasında İlk Tunç Çağı’na tarihlenebilecek çömlek parçaları belgelenmiştir. Diğer seramik buluntular Demir Çağı’ndan Bizans Dönemi’ne kadar süreklilik arz ederek çeşitlenen malzeme gruplarından oluşmaktadır. Prehistorik bulguların ağırlıkta olduğu höyükte, İlk Tunç Çağı’ndan Demir Çağı sonlarına kadar olan buluntuların paralellerini, bilinen en yakın merkez konumunda olan Adramytteion Antik Kenti dahilindeki Bergaz Tepe’de bulmak mümkündür. Yüzey taramasında MS 2. yüzyıldan Geç Antik Dönem’in sonuna kadar Hüyücek Tepe’de iskanı gösterecek herhangi bir buluntu ele geçmemiştir ve dolayısıyla söz konusu dönemler arasında bir terk edilmenin yaşandığı anlaşılmaktadır.
Boyalık
Burhaniye ilçesi Şahinler Mahallesi Karapınar Kuyu Mevki’nde yer alan ve yerelde Boyalık olarak isimlendirilen alan, tarımsal faaliyetler ve sel baskınlarına maruz kalması nedeniyle aşınmış bir alçak höyük niteliğindedir. Halihazırda tarım amaçlı kullanılan alanda yüzeyde yoğun miktarda gözlemlenen seramik buluntular MÖ 3. binden MS 3. yüzyılın başlarına kadar çeşitlilik göstermektedir. Söz konusu buluntular, İlk Tunç Çağı’na tarihlenen, dönemi için tipik, literatürde sepet, ip kulplu ve memecikli olarak adlandırılan kap türleri; Hellenistik Dönem’e tarihlenen siyah astarlı seramik sınıfına giren seramik parçaları ve tanımsız gövde parçalarının yanı sıra, Roma Dönemi içerisinde sıklıkla karşılaşılan sigillata seramikleri, gündelik kullanım amaçlı yalın kap parçaları ile kaba mallardan oluşmaktadır. Buluntuların gerek yoğunluğu gerekse İlk Tunç Çağı’na kadar giden çok geniş bir tarih aralığı sunması, alanın uzun bir dönem boyunca yerleşim görmüş höyük niteliği taşıdığını kanıtlar niteliktedir.
Kız Çiftliği
Gömeç İlçesi’nin yaklaşık 3 km batısında yer alan Kız Çiftliği, 22 m yükseltide höyük olarak nitelenebilecek alçak bir tepedir. Literatürde antik yazın referans gösterilerek “Kisthene” olarak yorumlanan alan, Bergaz Tepe’nin konumuna benzer şekilde, günümüz kıyı hattının hemen yanı başındadır. Tespit edilen tanımlanabilir buluntular İlk Tunç Çağı’ndan Geç Roma Dönemi’ne kadar süreklilik arz ederek çeşitlenmektedir.
Üçkabağaç
Körfez Güney Sahası içerisinde diğer bir prehistorik yerleşim, Ayvalık kırsalında Üçkabağaç Mahallesi yakınındaki tarla niteliğinde korunagelmiştir. Yerleşimde, taş alet endüstrisinden arda kalan yongalar, metal cürufları ve MÖ 1. bin başından Bizans Dönemleri’ne dek süreklilik sunan seramik parçaları belgelenmiştir.
Yel Değirmeni Tepe
Yel Değirmeni Tepe, Ayvalık İlçesi Altınova Mahallesi’nin güneybatısında Küllükavak ve Doğançalı mevkiileri arasında konumlanmakta olup ortalama 14 m yükseltidedir. Yerleşim kıyı şeridinden yaklaşık 2.5 km içeride düzleşmiş bir höyük görünümü vermektedir. Bir dönem kurtarma kazıları gerçekleştirilen yerleşimde, ayrıca yeni yüzey taramalarında Tunç Çağı seramikleriyle birlikte taş baltalar da belgelenmiştir. Yel Değirmeni Tepe aynı zamanda, Hellenistik, Roma ve Bizans Dönemi tabakalarının sürekliliğini yüzey malzemeleri ile gözler önüne sermektedir.
Adramytteion ve çevre sahasından elde edilen tüm bu verilere bakıldığında, tarih öncesi yerleşimlerin bu sahanın verimli alüvyal düzlüklerini tarımsal amaçla kullandıklarını, bunun yanı sıra kıyı hattındaki veya kıyıya yakın sahalardaki konumlarıyla deniz ile doğrudan ilişkili olduklarını, erken ticari faaliyetlerde bu konumlarının avantajlarını kullandıklarını söylemek yerinde olacaktır. Tunç Çağı yerleşimlerinin bu niteliği, Ören’deki Kalkolitik Çağ yerleşimine dek çekilebilmektedir. Kıyı ile ilişkili bu örneklerden bir kademe geride, dağlık topoğrafyanın düzlüğe kavuştuğu ilk alanda konumlanan Sülüklüçeşme Neolitik Dönem Yerleşimi için de uzak mesafede olmayan deniz ayrı anlam taşıyor olmalıdır.
Bunun yanı sıra, tarih öncesi dönemlerden tarihi süreçlere geçişte, MÖ 1. bin ve devamında, Midilli’yi diğer adalardan materyal kültürü açısından ayrı kılan ve Arkaik Dönem sonuna dek devam eden “Kuzeybatı Anadolu Gri Seramiği” grubunun bu sahada bolca belgelenmesi, Midilli’nin Anadolu ilgisinde yorumlanması gereğini de ortaya koymaktadır.
Seslendiren: Muzaffer Öztan & Gürkan Birgün