Günümüzde Ören, Türkiye’nin tanınmış ve sevilen, özellikle 1960’lardan bu yana iç turizmde tercih edilen tatil beldesi ve sayfiye destinasyonlarından biridir. Bununla birlikte Ören 1950’li yıllardan itibaren yoktan var edilmiş yerleşmedir. Antik Çağ’da önemli bir kentsel merkez olan Adramytteion’un uzun bir unutulmuşluk döneminin ardından Ören olarak yeniden doğması 20. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleşecektir.
Zaman zaman kaynaklarda “Ören Tepe” olarak da söz edilen bugünkü Ören yerleşiminin olduğu deniz kıyısındaki alçak tepenin daha 19.yüzyılda antik Adramytteion kentinin yerleşme alanı olduğu bilimsel olarak tanımlanmıştır ve yerel halk tarafından da ören yeri olarak tanınmaktadır. Öyle ki, 1894’de yöreden geçen bir Osmanlı hükümet tabibi Şerafeddin Mağmumi tepeyi ziyaret ederek, Adramytteion kenti kalıntılarını şöyle anlatır: “…deniz kenarında ve üç tepeden ibaret ve yerli halkın “yapı” dedikleri eski Edremit kenti harabesini gezdik. Kale bedeni gibi duvarlara, çok büyük küplere, çanak çömlek kırıntılarına bakılınca o zamanlar denizin daha içerilere kadar uzandığı ve daha sonra sellerin, çayların dağlardan indirdiği çöküntülerle yerin dolarak denizin çekildiği anlaşılıyordu. Harabe arazisi ahalinin mülkiyetinde olup, birçok palamut ağacı yetiştirilmiş ve gereğinde inşaat için de taşları götürülmüştür.” (Mağmumi, 2008, 136).
Yirminci yüzyılın ortalarına kadar çoğunlukla hayvan otlatmak ve meşe palamutlarını değerlendirmek amacıyla yararlanılan tepe üzerindeki günümüz Ören yerleşimi bu dönemde ortaya çıkmıştır. Burhaniye’de 1954-1960 yılları arasında görev yapmış olan efsanevi Kaymakam Hüseyin Öğütçen’in çabaları ve girişimleri yanı sıra 1955–1960 arasında Burhaniye Belediye Başkanlığı yapmış olan Avni Meço’nun desteğiyle Ören’de deniz kıyısındaki palamut ağaçlarıyla kaplı alçak tepe üzerinde sayfiye amaçlı bir iskân girişimi başlar. Yerleşmenin oluşması oldukça ilginç bir süreçte gerçekleşir. Denilebilir ki, günümüz Ören yerleşmesi bir girişim sonucunda oluşur ve bu açıdan da Türkiye’de özgün bir örnektir.
Kaymakam Hüseyin Öğütçen göreve başladığı 1950’li yılların ortalarında toplam nüfusu 25.000, merkez nüfusu ise, 6000’den biraz fazla olan Burhaniye, komşusu Edremit’e kıyasla mütevazi bir kasabadan fazlası değildir ve hâlâ “Edremit Burhaniyesi” olarak tanınmaktadır. 1950’li yıllarda Türkiye’de turizm henüz çok cılızdır ve Erdek, Akçakoca gibi ilk turizm merkezleri henüz adlarını duyurmaya başlamışlardır. O tarihlerde Edremit yakınlarındaki Akçay da, denizi ve kumsallarıyla yerel bir dinlence yeri olarak yeni yeni tanınmaktadır. Daha geniş kumsallara sahip olan Burhaniye’nin ise, deniz ve kumsalından yararlanılamamaktadır. Kaymakam Hüseyin Öğütçen’in anlattığına göre, 1956 yılında Akçay’da sadece birkaç sayfiye evi ile belediyenin yaptırdığı bir halk plajı ve lokanta vardır. Akçay, Edremit’in sayfiyesi olmuştur. Birkaç arkadaşıyla bir pazar gününü Akçay sahilinde geçiren Hüseyin Öğütcen dönüşte Burhaniye’de de Akçay gibi bir sayfiyenin olabilirliği üzerinde düşünmeye başlar (Öğütcen; 40).
Aynı dönemde bugünkü Ören tepesi boştur. Güneye doğru bugünkü İskele Mahallesi’nin çekirdeğini oluşturan iskele çevresinde birkaç yapı, deniz kenarında küçük bir çay bahçesi, bir lokanta pek bakımlı olmayan bir kumsal vardır. Kumsalın arkası sazlıktır. Kaymakam Hüseyin Öğütcen 1956 yazında buradaki evlerden birini kiralar ve Ören Tepe’yi seyrederek, burada bir yazlık sayfiye oluşturma hayalleri kurmaya başlar. Bir hafta sonu arkadaşlarıyla, İskele Mahallesi’nden kiraladıkları bir sandal ile Ören Tepe’ye piknik yapmaya giderler. Ören Tepe’ye o yıllarda karadan ulaşabilmek çok zordur. Yol yoktur. Ören Tepe ile Burhaniye arasındaki alüvyon düzlük yer yer bataklıklarla kaplıdır. Tepedeki büyük meşe ağaçları ve ince kumlu uzun ve geniş kumsal, kaymakam Hüseyin Öğütcen’i etkiler.
Kaymakam Hüseyin Öğütcen Burhaniye’nin kıyı şeridinin turizm için son derece elverişli olduğunu görerek, Burhaniye’nin adını tüm Türkiye ve hatta yurtdışında da duyuracak, yepyeni bir şey düşünür. Turizmin beldenin kalkınması ve geleceğinde önemli bir işlevi olabileceği ve Burhaniye’nin bu yönde ilerlemesi gerektiği düşüncesini geliştirir ve bu düşünceyi dönemin Belediye Başkanı ile şehrin ileri gelenlerine açar (Tuna, 2007; 167). 1957 yılında Ören Tepe’de bir sayfiye sitesi kurmaya karar verir. Arazi sahiplerinin onayı ile o tarihlerde dönümünü 300 liradan Burhaniye Belediyesi araziyi satın alır.
1955 yılında Burhaniye merkezde ve o zamanlar Burhaniye’ye bağlı bir bucak merkezi olan Gömeç, Yayaköy’de gerçekleşen sel felaketi nedeniyle Burhaniye merkezdeki afetzede 51 aile için yaptırılacak afet konutları da Ören’in yapılaşması için fırsat olarak değerlendirilir. Kaymakam Hüseyin Öğütçen’in girişimiyle devletçe Ören Tepesi’nde sonradan Seylap Evleri olarak anılacak olan 55 afet evi inşa edilir. Ancak, afetzede aileler buraya yerleşmediğinden söz konusu evleri daha sonra Burhaniye Belediyesi satın alır.
Ardından Burhaniye Örentepe Mavi Sahil 99 Evler Sınırlı Sorumlu Yapı Kooperatifi adıyla bir kooperatif kurulur. Kooperatif adı daha sonra değişen konut sayısıyla birlikte Ören 52 Evler Yapı Kooperatifi olur. Kooperatif evleri üç tip projeye göre inşa edilir. Büyük tip: 55 m², orta tip: 45 m², küçük tip: 40 m², (Burhaniye Devrim Gazetesi; 31 Ekim 1962). Belediye bu yerleri kooperatifte yüksekçe bir fiyata satarak elde ettiği gelirle elektrik, su, yol işleri, plaj ve gazino çay bahçesi yapacaktır. İmar Planı için önce İller Bankası kanalıyla halihazır haritalar elde edilir. İmar planı için ilk düşünülen isim Turgut Cansever olmasına karşın kendisiyle temas sağlanamaz. 1957’de Kaymakam Hüseyin Öğütcen ve Belediye Başkanı Avni Meço İstanbul’da, o sırada İstanbul’da bir proje yarışmasını yeni mezun mimar, Nihat Güner’le birlikte kazanmış olan, Y. Mimar, kent plancısı Abdullah Ardalı ile Ören Tepe’nin yerleşim planını yapmak üzere anlaşır. Planda geniş bir sahil bandı bırakılır. Sahil kuşağı, kır kahveleri, gazino, otel, motel, yeşil alanlar ile kamunun kullanımına bırakılmıştır. Bu, Hüseyin Öğütcen’in ifadesiyle ne o zamana kadar ne de ondan sonra görülmüş şey değildir. Ören bir kent değildir ancak daha başlangıcından itibaren planla oluşmuş ve yapılaşmasının her aşamasında bu plana bağlı kalınmış, bu açıdan Türkiye’de sıradışı denilebilecek bir şehircilik deneyimini ve yerleşme örneğini oluşturur. Diğer bir ifadeyle, Ören, Türkiye’nin planlı olarak kurulan ilk turistik kıyı kenti olur.
1960 yılında Ören artık Burhaniye’ye bağlı bir mahalledir. (Öğütcen; 1990; 39-49). Ören Türkiye’nin ilk “planlı sayfiye yerleşmesi” olarak kurulmaktadır ancak yolu yoktur. Ören’in Burhaniye bağlantılı yolu hemen valilikten alınan iş makineleriyle geceleri lüks lambası ışığında da çalışarak yapılır. Yol biter bitmez kooperatif kanalıyla tek katlı yapıların inşası başlar. Bu arada gazino ve kır kahvesi, inşaatı da hızla devam etmektedir. İkinci el bir jeneratör temin edilir; elektrik direkleri dikilir, hatlar çekilir ve jeneratörle Ören’in aydınlatılması sağlanır İlk zamanlar elektrik sadece gece saat 23.00’e kadar verilmektedir. Aralık 1961’de Ören’e telefon bağlanır. Ören Tepe’de yaz okulları ve Kızılay yaz kampları düzenlenmeye başlar. Kızılay kampında yetişkinler için üç öğün yemek ve yatma dahil günlük ücret 3 TL’dir.
Ören Tepe’deki yapılaşma faaliyetleri 1960’lı ve 1970’li yıllarda da devam eder. Ören’in örnek bir tatil beldesi olarak inşasının hemen tüm Burhaniye’de giderek yaygın bir kabul ve destek bulduğu ve benimsendiği görülmektedir. Öyle ki, özellikle 1960’lı yıllar boyunca Ören, yerel kamuoyunun destek ve ilgisiyle bu küçük kentin neredeyse başlıca uğraş odağı haline dönüşecektir. Yerel Burhaniye Devrim gazetesinde bu hareketli dönemin başlarında yayınlanan bir yazı kentteki konuya yaklaşım ve ruh halini oldukça iyi özetlemektedir: “… Burhaniyelileri daha iyi bir yaşama seviyesine ulaştıracak önemli birkaç yoldan birisi hatta birincisi turizm hareketleridir.” (Burhaniye Devrim, 19.12.1960). Bu döneme ait bir gazete yazısında şu ifadeler yer alır: “…İlçemizin meşhur olmağa başlaması, isminin dillerde dolaşması, zannetmeyiniz ki nefis zeytinyağımız, meyvelerimiz, sebzelerimiz, tarihi ve politik durumumuzla alakalıdır. Kat’iyen saydığımız konularla münasebeti yoktur. Bütün muvaffakiyeti turizmimize ve turizm kurumumuzun fedakâr çalışmasına borçluyuz…” (Burhaniye Devrim, 10.9.1962). Ören’in inşasının Burhaniye’de yarattığı ilgi ve hatta coşku sayesinde benzer şekilde örneğin Ören Gazinosu’nun mozaiklerinin yapım işinin yöreden Tahsin Usta’ya ihale edildiği ya da gazinoda lodos yüzünden oluşan hasar bile yerel basında yer bulacaktır (Burhaniye Devrim, 26.12.1960)
Kabaca ilk on yılı boyunca konaklama tesisleri ve sayfiye konutlarındaki artışa karşın, bu sürede Ören’in genel yerleşme ve tatil karakterinin başlıca belirleyicilerinden biri şüphesiz yaz kampları olmaya devam edecektir. Yaz kampları başlangıçta Ören‘deki turizm faaliyetlerinin lokomotiflerinden biri olsa da, sadece yaz kamplarına ve sayfiye konutlarına dayalı bir turistik gelişmenin sürdürülebilir olmadığı açıktır. Daha çok ve nitelikli konaklama ve hizmet tesisine, yatak sayısına ihtiyaç vardır. Ören’in ilk on yılı boyunca başlıca uğraş alanlarından birisi de Ören’in konaklama ve diğer turistik tesislerle donatılması olacaktır. Ören’de turizmin geliştirilmesi için oluşturulan Örtur şirketinin sel felaketzedeleri için yaptırılan ancak kullanılmayıp, Burhaniye Belediyesi’ne devredilen Seylap Evleri’nden dönüştürülen motelleri konaklama tesislerinin başlangıcı olur.
Yeme-içme konusu da Ören’in ilk zamanlarında önemli bir sorun olmayı sürdürecektir. Şüphesiz ki yaz kamplarının tabldot menüleri turistik bir merkez olma iddiası için yeterli değildir. Birkaç ay içinde Ören’de yeni modern bir motel ve gazino duyurusu yapılır (Burhaniye Devrim, 17.7.1964). Yeni gazinonun inşaatından tefrişine kadar neredeyse her aşaması da yerel basın tarafından yakından izlenecektir. Yine de tüm bu gelişmeler bugün de olduğu gibi yeme-içme açısından yeterli olmayacak, nispeten kısa yaz sezonu bu tür hizmet sunanları gereğinde fırsatçı davranmaktan alıkoymayacaktır.
Türkiye’nin turizmle ciddi olarak ilgilenmeye başladığı 1960’larda bu alandaki başlıca sorunlardan birisi konaklama tesislerinin nicelik ve nitelik olarak yetersizliğidir. Bu dönemde Ören’de yeni yatırımlar ve hizmete giren tesislerle konaklama tesislerinde de dikkate değer bir artış söz konusudur. Dönemin yerel basını her yeni tesisi derhal sayfalarında duyurmaktadır. Karakaş Motel gibi varlığını bugün de sürdüren Ören’in ilk konaklama tesislerinden “Altınkamp” da 1966’da faaliyete geçecektir. Yeni tesisler hizmete girse de, kiraya vererek çalıştırdığı konaklama tesisleri ve gazinoları ile Örtur, Ören’de turizmin başlıca lokomotif işletmesi olmayı uzun bir süre sürdürecektir. Bugün de Seylap Evleri’ni konaklama tesisi olarak kiraya veren Örtur, Ören’de önde gelen turizm işletmelerinden biridir.
Türkiye’de turistik beldelerde konaklama tesisi açığını kapatmak ve yerel sakinlerin turizme aktif katılımını sağlamak amacıyla ev pansiyonculuğu ve sayfiye konutlarının pansiyon olarak konaklama amaçlı kullanımı Ören’in ilk yıllarında da gündeme gelecektir. Bu konuyla ilgili “Ören’e rağbet çok arttı. Pansiyonculuk ve yatırımda acele edelim.” (Burhaniye Devrim, 30.6.1964) gibi haberlerle kamuoyu ve Örenliler pansiyonculuk konusunda teşvik edilmeye çalışılır.
Ören Türkiye’de giderek adını duyurmaya ve tanınmaya devam edecektir. Girişim başarıya ulaşmıştır. Bugün o dönemin koşullarında Ören’in Burhaniye gibi küçük bir taşra kasabası için ne ölçüde büyük bir girişim ve başarı olduğunun doğru değerlendirilmesi gerekir. Ören’in yerel bir sayfiyeden ulusal bir turizm merkezine dönüşme sürecinde dönemin tanınmış sanatçı, siyasetçi, yöneticilerinin yöreye ilgisi ve ziyaretleri her zaman yerel basında gururla yer bulacaktır. Bu açıdan Ören’in her türden, her seviyede gördüğü ilgi Burhaniye için gurur vericiydi. Burhaniye’ye gelen ziyaretçilere Ören’in gösterilmesi ve Ören’le ilgili her türden iltifat ya da olumlu ifadenin Burhaniye için sadece gurur verici olmanın ötesinde bu küçük şehrin kendine güvenini de pekiştirdiği açıktır. Dönemin “Ören çok beğenildi” (Burhaniye Devrim, 4.5.1967) başlıklı bir gazete haberi Burhaniyeliler’in bu duygularını çok iyi ifade eder.
1964 yılında Ören’de ilk yerli film de çekilir. Kulüp Film, tarafından çekimleri bir ay kadar süren, başrollerini Cüneyt Arkın, Nebahat Çehre, Mine Soley’in oynadığı “Çöpçatanlar Kampı” filmi de Ören’in tanıtımına büyük katkı sağlayacaktır. Şüphesiz dönemin tanınmış simalarının Ören’i ziyaretlerinin her biri Ören’in artan tanınırlığının tanıklarıdır. Ancak, kısa ziyaretinde “Türkiye’nin bir Ören’i bir de Zeki Müren’i var” sözleriyle Ören’in tanıtımına yeri doldurulmaz bir katkıda bulunan Zeki Müren’in etkisi daha kalıcı olacaktır.
Ören başlangıcından itibaren salt bir sayfiye beldesi olmanın yanı sıra, Burhaniye’nin sosyal yaşantısında toplantılar, sanatsal ve kültürel etkinliklerle önemli bir dinamik olarak da belirir. Özellikle yaz aylarında yoğunlaşan balolar, konserler, sanat gösterileri ile Burhaniye’nin mütevazi sosyal yaşantısına önemli bir renk ve hareketlilik kattığına şüphe yoktur. Balolar, Hıdırellez şenlikleri ya da Kabotaj Bayramları gibi geniş kalabalıkları buluşturan hafta sonu gezileri, şenlik ya da bayramlar için de Ören değişmez bir adres, sevilen ve tercih edilen bir çekim noktası olur.
1960’lı yılların ilk yarısında Ören’de bir yandan yaz kampları devam ederken, kooperatif eliyle belirli bir tip plana göre yapılan, tek katlı sayfiye evleri ile gazino, motel gibi konaklama ve yeme-içme tesislerinden oluşan yapılı bir çevre de oluşmaya başlar. Hatta Ören’de açılan ilk bakkal, girişimini gazete ilanlarıyla “müjdelemeyi” de ihmal etmez. 1962 yılına ait bir yerel gazete haberi o dönemde Ören’deki yapılaşmanın durumuyla ilgili oldukça ayrıntılı bilgi sunmaktadır. Buna göre, Ören’de o tarihlerde, çadırlı bir Kızılay Kampı ve yemekhanesi, kısmen Belediye tarafından mevsimlik kiralanan, kısmen de konaklama (motel) amacıyla kullanılan konutlar (afet evleri), bir gazino, danışma, PTT ve karakol noktaları, bakkal, kasap ve manavı, sürekli su ve sınırlı elektrik ile bir tatil yerleşmesi nüvesi haline gelmiştir. Gerek kooperatif evleri gerekse afet yapılarında izlenen ve adeta Amerikan banliyö yerleşmelerini de andıran “bahçe-kent” anlayışı ve bunun oluşturduğu yüksek nitelikli yapılaşmış çevre, Ören’in tanınırlığının artması ve gördüğü ilgiyle birlikte Örentepe’nin güneyindeki Öğretmenler ve İskele mahallelerinde de benzer düşük yoğunluklu bir yapılaşma için örnek oluşturacaktır. Ören’in başarısı ardından kooperatifler çevredeki boş arazilere ilgi göstermeye başlarlar. Ören’in kuzeyinde ve güneyinde 1960’lı ve 1970’li yıllarda çeşitli kooperatifler eliyle yeni sayfiye siteleri ve buna bağlı yeni mahalle ve yerleşmeler belirecektir.
Bu çerçevede, günümüzde her biri tescil edilmiş ve koruma altına alınmış tabiat varlığı konumunda olan palamut meşesi ağaçlarına ek olarak yapılaşmayla eş zamanlı biçimde, çam, servi, zeytin ağaçları ve zakkumdan oluşan bir ilave ağaçlandırma ve yeşillendirme programı da uygulanarak Örentepe’nin bugün de varlığını sürdüren yoğun yeşil örtüsü de daha en başından itibaren biçimlendirilir. Ev sahiplerinin bahçelerini kendi tercihlerine göre ağaçlandırmaları da ilk yıllar eleştiri konusu olur ve bir güzelleştirme derneği kurularak bunun denetim altına alınması yönünde görüşler bile diler getirilir (Burhaniye Devrim Gazetesi. 27 Ağustos 1962). Ören’de uygulanan yeşil sistem ve ağaçlandırmanın olumlu etkileri sadece nitelikli bir yerleşme çevresi oluşturulmasıyla sınırlı kalmayacaktır. Aynı zamanda gerek denizden gerekse Burhaniye yönünden, ovadan Ören’in yoğun bir yeşil leke şeklinde meşe, çam ve servilerin vurguladığı silüetini de ortaya çıkaracaktır.
Ören bir sayfiye ve turizm yerleşmesi olarak daha en başından sadece yakın çevrenin bir sayfiyesi değil, iç ve dış turizme yönelik bir merkezi olarak ele alınmıştır. Ören’deki turizm ve buna bağlı yapılaşma faaliyetlerinin organizasyonu da Türkiye için o dönemde sıra dışı bir modeli oluşturur. Turizme yönelik çabaların daha profesyonelce sürdürülmesi gerekliliğinin ortaya çıkmasıyla, 1962’de Burhaniye-Ören turistik tesislerinin geliştirilmesine yönelik bir anonim şirket kurulur.
Ören ve çevresi kırsal bir alanken, 1960’lardan sonra çoğunlukla bahçeli sayfiye evlerinden oluşan düşük yoğunluklu bir yazlık yerleşme şeklinde yapılaşmaya başlamıştır. Bu süreçte varlığını bugün de sürdüren çoğunlukla tek veya iki katlı, bahçeli müstakil yazlıklardan oluşan, genellikle 1960 ve 1970’li yılların çizgilerini yansıtan dönemlerinin karakterli yapıları olarak tanımlanabilecek, ağaçlı yolları, yeşil alanları, açıklıkları, düzenli yapısı ile nitelikli bir yerleşme yapısı ortaya çıkmıştır. Ören yerleşmesi, mekansal düzenleme ve konut alanları ile Türkiye’de 20. yüzyıl Cumhuriyet dönemi mimarlık ve şehirciliğinin şüphesiz nitelikli bir örneğini oluşturmaktadır. Yerleşme alanı ve konut sayısı açısından küçük boyutlu sayılabilecek bir uygulama olmasına karşın Ören yerleşmesi, planların hazırlandığı ve yapıların inşa edildiği 1950’ler ve 1960’larda Türkiye’de özellikle mimar ve plancılar arasında yaygın olan “bahçeşehir” anlayışının iyi ve nitelikli örneklerinden biri olmuştur. Ören yerleşmesinin başarılı bir uygulama olduğu, başlangıçta öngörülen ve planlanan şekilde yapılaştığı su götürmez bir gerçektir. Bu açıdan hedeflerine ulaşmış bir planlama çalışması olduğu açıktır.
Ancak, bu başarının bir de yüksek maliyeti olur. Yapılaşma sürecinde aynı yerde bulunan antik Adramytteion şehrine ait izler tahrip olmuş, antik şehir, mevcut yerleşmenin altında kalmıştır. Bu durum aslında hatalı bir yer seçimi kararından kaynaklanan bir yönüyle gereksiz bir maliyettir. Bununla birlikte, yerleşmenin başladığı ilk yıllarda yerel basında yöre halkının Ören’de arkeolojik eserler için bir müze talebinde bulunduğu ve çevreden toplanan çeşitli eserlerin o dönemlerde geçici olarak Burhaniye’de bir eczane vitrininde sergilendiğine dair haberler yer alır. Bu istek ve taleplere karşı o yıllarda Kaymakamlık tarafından da günümüze kadar ne yazık ki gerçekleşmeyecek olan Ören’de bir müze kurulması sözü verilir. 1967 yılında da dönemin Gayrımenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Örentepe’nin bir ören yeri olduğundan hareketle yapılaşmanın engellenmesi yönünde tavsiye kararı alır. Nihayet 1973 yılında 1710 sayılı Eski Eserler Kanunu ile birlikte “sit alanı” uygulamasının başlamasıyla Ören ilk kez 1975 yılında sit alanı ilan edilir. Ancak bu ilk sit alanı kararında sit sınırları oldukça belirsiz kalır. 1983 yılında Kültür ve Tabiat Varlıkları’nı Koruma Kanunu’nun yürürlüğe girmesini takiben Adramytteion yerleşme alanı Çanakkale ve Bursa Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’nun 1987, 1989 ve 1990 yıllarındaki kararlarıyla 2. ve 1. derece “arkeolojik sit alanı” ve “doğal sit alanı” ilan edilmiştir. Sit sınırları 2021 ve 2022 yıllarında bazı küçük değişiklikler daha geçirir. Günümüzde Ören Mahallesi’nin önemli bir kısmı arkeolojik ve doğal sit alanı içinde kalmaktadır.
Adramytteion antik kentiyle ilgili bilimsel kazılar ancak 2000 yılında gündeme gelmiş, 2001 yılı yaz aylarında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı iziniyle Ören’de arkeolojik kazılar başlamıştır. 2006 yılına kadar süren kazı döneminde Adramytteion’da sanat tarihi ağırlıklı kazılar gerçekleştirilmiştir. 2006 sonrasında bir süre ara verilen kazılar 2012 yılında bu kez Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Arkeoloji Bölümü’nün bilimsel yürütücülüğünde yeniden başlamıştır.